İçerik bağımsızlığı, mülkiyet sahiplerinin, medya patronlarının, siyasilerin ya da her türlü dış etkenin haberler üzerindeki karar yetkisini olabildiğince sınırlamaya; haberlerin seçiminde, oluşturulmasında ve iletilmesinde gazetecinin ve söz sahibi olmasına denir.
İçerik bağımsızlığını bugün en çok konuştuğumuz yer aslında sosyal medya. Her alanda yayın yapan sosyal medya, kendi başına dev bir medya patronu olmuş durumda. Ama bizim içerik bağımsızlığını asıl konuşacağımız yer gazeteler. İçerik bağımsızlığı arzusu, bir şeyler üretmeye başlandığı tarihten bu yana süre gelen bir olgudur. Çünkü her ne olursa olsun, yönetim kimin elinde olursa olsun ya da nasıl bir yönetim şekli olursa olsun; her zaman iktidar sahipleri, ki bu iktidar sahipleri domuzlar bile olsa, zamanla gücü elinde tutmak isterler. Özellikle de uzun yıllar iktidarda kalan otoritelerde bunu görürüz. O yüzden içerik bağımsızlığı yazılı ya da yazısız, üretimin başladığı andan itibaren bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Günümüzde de bu olay devam etmektedir. İçerik bağımsızlığını zedelemek için birçok faaliyet yapılmaktadır. Aslında bu doğal bir şeydir. Çünkü basın bütün güçlerin yanında bir dördüncü güç niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla medyayı yönetebilenler, otoritelerini pekiştirmektedirler. Bu algı yıllar önce başladı ve hala kesintisiz devam etmektedir.
Peki, içerik bağımsızlığını sınırlandıran koşullar nelerdir? Ne oluyor da içerik bağımsızlığı ede edemiyoruz? Burada pek çok şey sıralanabilir. Linç korkusu ile kendini frenleyen gazeteciler, hayatını sürdürebilmek için kendini frenleyen gazeteciler, hayat standartlarını yükseltmek isteyen gazeteciler ve bence en önemlisi, benim de yazımı ilerleteceğim örnek olan: medya patronlarının, gazete sahiplerinin sadece gazete sahibi olmamaları. Gazete sahipleri, artık gazeteciler değil de iş adamları oldu. Bunun sonucunda da tarafsız gazeteciliğimiz zedelendi. Çünkü hükûmet; doğrudan gazetelere, gazete sahiplerine, şu haberi yapın bu haberi yapmayın demekten ziyade ya da burada bu adam çalışsın, bu adamı işten alın demekten ziyade medya patronlarının diğer alanlardaki işlerinden yararlanarak bunları yapacağını düşündüğü adamaları başa getiriyor. Ve tarihten aldığım örneklere baktığım zaman da görüyorum ki bazı zamanlarda iktidarı elinde tutan devlet adamları! bir gazeteye: “Sen yalan yanlış haber yapıyorsun ya haberlerini düzelt ya da yapamayacaksan gazeteyi kapat!” gibi ithamlarda bulunmuş. Eleştiri kabul etmeyen iktidar, gerçekliğine bakılmaksızın yandaş haber yapmayan gazetelere, gazeteni kapat diyebilecek hale gelmiş.
Peki, bütün bunların sebebi nedir? Çözüm nedir? Öncelikle sebep aşikâr. Kapitalizm. Yıllardır süre gelen bu düzen aslında içinde bulunduğumuz bu hâlin ana sebebidir. Çünkü kapital sistem ile artık güç belirtileri değişmiş, en çok sermayeyi elinde tutan; siyasi, ekonomik ve sosyal alanda gücüne güç katar olmuş. Bu sebeple; sermayedarlar artık gazeteciler gibi işçilerden satın aldıkları iş gücü ile kâr eder olmuş ve bu kârları da yeni alanlara yatırım yaparak, sermayelerini genişletmek istemişlerdir. Bu kapital sistemin bitmek bilmez döngüsüdür.
Bizim ise yapmamız gereken en önemli değişiklik ise, gazete sahiplerinin, hükûmetin kendi işlerine karışmalarına müsaade etmeyecekleri şekilde yönetim gerçekleştirmek. Bunun olabilmesi içinse sadece gazete yönetimi yapmaları ve iktidarın onların işlerine elini sokabilecekleri bir alan bırakmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki: “Basın özgürlüğü yoksa özgürlük de olmaz. Özgürlük yoksa demokrasi de olmaz. Demokrasinin güçlü bir şekilde var olmaya devam edebilmesi için özgür bir toplumun gıdası olan bağımsız gazeteciliğe ihtiyacı var.[1]” Bunu gerçekleştirebilmek içinse Fikri Hür Vicdanı Hür[2] gazetecilere ve gazete sahiplerine ihtiyacımız var. Bu sayede yukarlardaki hürlük, altlardaki küllüğü doldurmayı bırakır.
Komentáře