top of page

HAYATIN ANLAMI

Ses ve öfke kitabının yazarı Faulkner, mutsuzluğun sebebini zamana bağlı oluşumuza bağlar. Bu zamandan kasıt bir gün ölecek oluşumuzdur.


Bu yüzden mutluyken bile derinlerde bir yerde hep huzursuz hissederiz. Çünkü biliyoruz ki tüm ihtişam ve rezilliği ile bir gün bitecek bu hayat.


Ne zaman kendimizi ya da çok sevdiğimiz birinin ölümünü düşünsek hükmen mağlup olmuş hissederiz. Başka bir açıdan baktığımızda ise hayatın ilelebet devam edeceği düşüncesi de felaket gibi. İşte tam bu noktada bir paradoksun dar sokaklarında buluyoruz kendimizi. Ölüm bir yandan her şeyi yok edip anlamsız kılıyor, bütün hedeflerimizin boş olduğunu gösteriyor bir yandan da hayata anlamını ve sınırını katıyor. Ne yapacaksak bu sınırlı zamanda yapacağız düşüncesi bizi ataletten alıkoymaya yeter mi?


Peki bu paradoksun dar sokaklarından kurtulmak için ne yapacağız?


Filozof Kierkegaard gibi ölüme mizahi bir şekil ile mi yaklaşmalı? Kierkegaard ölümle çok genç bir yaşta tanışır. Yirmi beş yaşında kardeşleri, annesi ve babası ölmüştür. Oturup kahrolması, gerekirken mizahın ve kahkahanın hayatın acımasızlığına en mantıklı tepki olduğunu fark etmiş.


Çünkü;

Gülünçlüğe bürünen ölüm, ürkünçlüğünü yitirir.

Ve;

Ölüme gülen insan, ondan bir adım öndedir.


Eleştirmenlerce "Karanlıkta Kahkaha" Nietzsche’ye göre "Uçurumun Kıyısında Dans" peki ya bizce ölüm?


Albert Camus'ye göre ise; "Yaşamın anlamsız olduğuna karar vermek ile yaşanılmaya değmez olduğuna karar vermek arasında fark vardır. Yaşam anlamsızdır ancak yaşamaya değerdir."

Acaba hayatın anlamını sorgulamak nevrotik bir durum mudur, yoksa çok insani bir durum mudur?


Freud, "Kişi yaşamın anlamını veya değerini sorguladığı an, hastadır. Ancak ben, yaşamın anlamın ve değerin merak eden bir insanın ruh hastalığını dışa vurmaktan ziyade insanlığını kanıtladığına inanıyorum." der Maria Bonapart'a olan mektubunda. Düşünebilen her insanın bunu merak etmesi çok doğaldır. Hayat, anlam aramak için çok kısa değil midir? Varsın hayatın anlamı olmasın. Bu anlamsızlık düşünmemizi, hayattan keyif almamızı, merak etmemizi engellememeli. Kendi acımız dışında bir başkasının acısını da hissettiğimizde, sorduğumuz bir soru cevap bulup merakımız giderildiğinde hayat anam kazanır. Öyle çok da uzaklarda aramaya gerek yok hayatın anlamını.


Ayrıca bazı anlar var ki şimdiki zamanda yaşanırken köklerini öyle derinden salıyor ki yaşamın bütün geriye kalan çölünü yeşertmeye yetiyor.


Oruç Aruoba bu anlar için: “Ancak arada bir gerçekten yaşayacaksın. Duygusal olarak ‘unutulmaz bir an’ denen yaşam aralıklarından birinde, tam kendin olarak, tüm kendisiyle yüz yüze geldiğin bir başka kişiyle birlikte, bir şey yaşadığında, işte o zaman gerçekten yaşarsın.” demiştir.


İşte bu anlar ölümün elinden bir şeyler kopartmak değil midir?

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
KENDİMİZLE UFAK BİR HESAPLAŞMA

Hani herkesin küçüklüğünden hatırladığı parça parça bazı anılar olur ya, bilirsiniz. Bir mantığı ve nedeni olmasına gerek yoktur, beyin o...

 
 
 

Comments


bottom of page