Hani herkesin küçüklüğünden hatırladığı parça parça bazı anılar olur ya, bilirsiniz. Bir mantığı ve nedeni olmasına gerek yoktur, beyin o anıyı kendine göre bir nedenden ötürü saklamıştır. Benim beynim ise şöyle bir hatıra bırakmış bana: Evde misafirler var, babam da koltukta oturmuş onlarla sohbet ediyor. Bir anda etrafımdaki herkesin gerçekliğini sorguluyorum, sanki dünyadaki tek gerçek insan benmişim de diğer herkes benim için dünyaya gönderilmiş kuklalarmış gibi. Gerçi çocuklar böyledir, dünyanın kendi etraflarında döndüğünü düşünürler. (Piaget' in 'egosantrizim'i) Daha sonra küçük bir Sartre olup bu soruya cevap bulmak zorunda hissediyorum kendimi ve güvenebileceğim bir insanın yanına, babama gidiyorum. Babamın kucağına çıkıp oldukça ciddi bir şey şekilde şu soruyu sorduğumu anımsıyorum: "Baba, sen robot musun?" Babam da sanki sanal alışveriş yaparken sondaki küçük "Ben robot değilim" kutucuğa basarmış gibi "Yok değilim" tarzında bir şey söylüyor ve sohbetine geri dönüyor sanırım. Ben de derin bir nefes alıyorum, babam robot değilmiş çok şükür diye... :)
Babamın cevabı beni oldukça tatmin etmiş olacak ki simülasyonda yaşadığıma dair inancımı orada kaybediverdim. O günden sonra da bir daha biz insanların robot olduğunu düşünmedim açıkçası. Fakat öyle değişik bilim kurgu filmleri var ki, izledikçe daha farklı şeyler düşünür oldum. Mesela bir siborgun insandan sayılıp sayılamayacağını bile düşündüm ve bu "Ghost in the shell" adlı anime film ile olmuştu. 1995 yapımı olmasından dolayı çok iyi bir animasyona sahip değildi ve boğucu bir havası var gibi gelmişti en başta ama başladığım film ve kitabı kolay kolay bırakmama gibi bir huyum vardır, bu yüzden biraz sabrettim ve sonrası aktı gitti. Beni vuran en güzel kısım ise animenin felsefesi oldu. Başrol Motoko'nun varoluşsal sancıları oldukça heyecan verici geldi bana.
2029 senesinde yapay vücut parçalarının üretilebildiği ve siborgların aktif olarak yaşamda yer bulduğu bu filmde başrol, Motoko Kusanagi adında siborg bir kadın polis. Biyolojik olan tek parçası beyni olan Motoko, dışarıdan tıpkı organik bir insan gibi görünüyor ve hareket ediyor. Özel bir sesi ve yüzü var ama organları, kemikleri, damarları, sinirleri yok. İçeride dizayn edilmiş bir metal yığını var. Metabolizma kontrolü, yükseltilmiş duyular ile algılama, geliştirilmiş refleksler, kas kapasitesi, veri işleme hızı ve gücüyle oldukça ileri seviye birisi fakat buna rağmen düzenli olarak bir bakıma girmesi gerekiyor. Özgür iradesi var, duygu hissedebiliyor, felsefe yapabiliyor, hatta hobiye bile sahip. En önemlisi bir bilinç ve benlik sahibi. Ve bu yüzden filmde, beyin bir insanın duygularını ve kişiliğini taşıdığı için, her ne kadar sibernetik vücut kullansalar da hâlâ insan sayılıyorlar. Bu durumda sorgulamıyor değiliz, insanı insan yapan nedir diye... Motoko da sorguluyor haliyle.
"Kendi beynini görebilmiş kimse yok. Çevremin bana dediği üzerine insan olarak var olmuşum gibi geliyor"
Benim yorumum ise Motoko'yu üzecek yönde maalesef. Zaten bilimsel olarak bir homo sapiens sapiens değil, bu yüzden benim onu insandan sayamama nedenim çok basit sanırım: biyolojik olarak bizden olmaması. Her şey bir kenara, kendi ürettiğimiz yapay bir bedenin içine doğal bir beyin koyduğumuzda onu insandan sayamayacak kadar gururlu bir yaşam formuyuz gibi geliyor bana :) Fakat bu demek değil ki beyin önemli değil. Nitekim beyin ölümü gerçekleştiğinde diğer organlar yaşasa bile bir değeri kalmıyor. Yaşamsal faaliyetlerimiz, duyularımız, anılarımız, duygularımız, zekamız, bilinçlilik halimiz, benlik algımız... Bunların hepsi beynimiz sayesinde hayat buluyor. Fakat bizi biz yapan beynimizin bu bilgeliği mi yalnızca? Diyelim bir gün bizim gibi gelişmiş bir beyne sahip bir uzaylıyla karşılaştık, o zaman ne yapacağız? Ona da mı insan diyeceğiz? Elbette hayır. Bu yüzden sadece beynimiz aynı diye Motoko'yı da insandan saymak pek doğru gelmiyor bana. Motoko filmin isminde olduğu gibi, bir "Ghost in the shell (Kabuktaki ruh)" olabilir ancak.
Belki de bu nedenle insanı insan kılan nedir diye sorduğumuzda kesin bir yanıt veremiyoruzdur. Çünkü bunu tek bir şeye bağladığımızda hep bir şeyler eksik kalacakmış gibi geliyor bana. Olaya biraz daha bütüncül bakıyorum, bizi sahip olduğumuz her şeyle ele aldığım zaman bir insan görebiliyorum ancak. Bütün, parçaların toplamından fazladır derler ya, aynı o hesap. Sonuç olarak üzgünüm Motoko, senle ben ayrı dünyaların insanlarıyız...
Comments