top of page

KİTLE TOPLUMU DÜŞÜNÜRLERİNİN MEDYA DEĞERLENDİRMELERİ İLE CHICAGO OKULUN DÜŞÜNÜRLERİNİN MEDYAYA İLİŞK

Yazarın fotoğrafı: Furkan ErtanFurkan Ertan

Kitle toplumu 19. yüzyılda ortaya çıkar. Kitle toplumu sanayi devriminin yol açtığı toplumsal dönüşümler, kapitalist sistem, meta üretimi, köyden kente göç, evrensel iletişim, okuryazarlığın gelişmesi ve teknoloji ile gelişim göstermiştir. Ve bu dönemde artık katı olan her şey buharlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde gücü elinde tutan katı iktidarlar ise durumdan rahatsızlık duymuştur. İşçi haklarının artışı, insanların okuma yazma bilmesi, eğitimin yaygınlaşması, medya kalitesinin düşmesi gibi etkenler; toplumun her tarafına yayılan bir iletişim ağı ortaya çıkartmıştır. Herkese göre bir içerik üretimi söz konusu olmaya başlamıştır.


İşte kitle toplumu düşünürleri ise bu duruma karşıdırlar. Bireyden kitleye geçişi istememektedirler. Kitle iletişimciler medyanın, seviyeyi düşüreceğini dolayısıyla eğitimin ve sosyal hakların herkesin eline geçmemesi gerektiğini savunurlar.


Bunlara göre; yeni toplum düzeni, eskiye ait hiyerarşileri ve ayrıcalıkları altüst edecek ve yeni yükselen burjuva sınıfının yükselişini durduracaktır. Bu düşüncelerle yaptıkları ilk çalışma ise kitle iletişim araçlarını hedeflerine koymaktır. Medyanın olumsuz etkileri olduğunu, değerler ve dengeleri üzerinde yıkıcı bir etki gösterdiğini ve modern toplumdaki tüm hastalıkların temeli olduğunu savunurlar.


Yine bunlara göre medya; temel kuralları bozabilecek, insanların zihnini olumsuz yönde doğrudan etkileyebilecek kudretli bir güçtür. Ve bu güç insanların düşüncelerini bir kere şekillendirmeye başladığı zaman bu durum artık savunulmaz bir hal almaya başlar. Ve medyanın yol açtığı bu büyük kaos yükselen kültürel formları bozar ve uygarlıkta gerilemeye yol açar diye düşünürler.


Modern dünyanın cemaat yapıları üzerinde yıkıcı bir etki doğuracağını ve aile, akrabalık gibi kavramların doğrudan kötü etkileneceğini düşünen kuramcılar, kitlenin toplamı oluşturan bireylerin toplamından çok daha farklı bir karaktere sahip olduğunu savunurlar. Kitle ile kalabalık, kalabalık ile fevri hareketler sergileyen, koyca kanan, abartılı duygulara sahip olan, hoşgörüsüz bir toplum yapısı ortaya çıkmaktadır.


Kitle toplumu kuramcıları tüm bu yapılaşmadan rahatsızlık duymakta ve kitleye karşı olduklarını dile getirmektedirler. Bu düşünürlerden bazılarını inceleyelim.


Alex de Tocqueville; modern toplumun, artık kalıtsal ilkeler ve geleneksel bağımlılık ilişkileri tarafından değil, yaşamın her alanını kaplayan bireyselcilik, materyalizm ve toplumsal istikrarsızlığı besleyen bir eşitlikçilik tarafından idare edildiğini belirtir.


Gustave Le Bon, “Kitleler, ellerinde bulundurdukları gücün tümüyle yıkıcı doğasının bir sonucu olarak, zayıf düşmüş bedenlerin ya da cesetlerin çürümesinin hızlandıran mikroplar gibi davranırlar.” “Artık bilinçli kişiliğin ortadan kalkışına ve bilinçsiz kişiliğin baskın hale gelmesine tanıklık ederiz.”


T.S. Eliot, modern sanayi toplumunun karşısına, ayrıcalıklı seçkinler sınıfının liderliğinde örgütlenen, din-kültür birlikteliğini tesis etmiş organik bir cemaat tahayyülü koymaktadır.


İşte tüm bu düşünürler ve daha fazlası, modern kitle yapısına ve buradan türeyen medyaya son derece eleştirel yaklaşmaktadırlar. Çünkü tüm bu söylenenlerin sebebi medyadır. Modern dünyada insanların iletişiminin ve ortak anlam üretimini mümkün kılan şeyin kitle iletişim araçları olduğunu söylerler.


Chicago Okulu ise 19. yüzyılın sonlarına doğru kurulmuş ve hızla büyümüş bir okuldur. Okulun leitmotivi pragmatizmdir. Bu okulu daha demokratik bir toplum yapısı oluşturarak toplumun çıkarlarını iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Yükselişe geçmesine rağmen bu kapsamda yapılan çalışmalar pek fon alamadığından yaptıkları araştırmalar bir süre sonra değerini kaybetmiş ve eleştirilere açık eksik çalışmalar olarak değerlendirilmiştir.


Burada Chicago Okulu’nun kurucusu Albion W. Small, önemli çalışmalara imza atan William Isac Thomas, Robert Ezra Park gibi isimler öne çıkmaktadır. Ve bu isimlerin savunduğu nokta: İletişim ve kitle iletişim araçlarının modern dünyadaki merkeziliğine duyulan inançtır. Okul; pragmatik sosyal teorilerin, pratikte olumlanmasının ancak iletişim aracılığıyla gerçekleşebileceğine inanıyordu. Katz’ın deyişiyle, Chicago Okulu için iletişim, içinde insan bağlarının yapıldığı birincil değerdir; su sıfatla sosyal hayatın ilkesel elementidir.


Buradaki sosyologlar; suç ve suçlular, çeteler, evsizler, siyahiler, gömenler, gecekondu mahalleleri, oteller ve bunlar gibi birçok konuyu incelemişlerdir. Ve tüm bu konuları iletişim merkeziyetçiliği ile incelemelerine almışlardır. Bu okul İletişim süreçlerinin, teknolojilerinin ve kurumlarının modern dünyanın inşasında önemli bir yere sahip olduğunu iddia eden ve çalışmalarında iletişim ve kültürün yerini her zaman koruyan bir okul olmuştur. Bu insanlar yaptıkları çalışmaları toplumsal olanının, bireyin yaşamındaki yansımaları üzerinden ele alırken bireysel ve toplumsal alanlar arasındaki karşılıklı etkileşimi de pratikler üzerinden anlamaya çalışıyorlardı.


Yaptıkları önemli araştırmaların ürün olan şehir birbirinden tamamıyla farklı birbirini tanımayan her türlü insanın karşılaşma alanıdır. Bu modern şehirlerde ortak yaşamın başlamasında yine iletişim önemli bir rol oynamaktadır.


İşte bu noktada da modern şehir hayatında kitle iletişim araçları ve medya toplumsan kontrolün önemli bir figürü haline gelir. Park, kamuoyunu kontrol etmeye, aydınlatmaya ve kullanmaya çalışmak gibi pratik bir işlevi lan kurumları ve aygıtları araştırmanın öneminden bahseder ve ona göre bu kurumların en başında basın vardır.


Chicago Okulu çalışmalarında iletişim basit düzeyde değil, toplumsal ilişkilerin inşasında ve devamında önemli bir rol oynamaktadır. İletişim 19. yüzyıl Amerika’sında aktif bir kontrol sürecidir. John Dewey, toplum sadece iletim ve iletişim ile değil iletim ve iletişimi içinde var olur. Sözlerinde de görüleceği üzere toplumsal hayat iletişimle özdeştir. Dewey, demokratik toplum savunucusu olarak her zaman toplumsal sorunların çözümünde ve sağlıklı bir toplum yaşamının kurulmasında iletişimin merkezi konumuna vurguda bulunmuştur. Bu noktada iletişim; toplumsal yapılara, gündelik etkileşimlere ve tüm toplumsal pratiklere işlemiş bir haldedir. Chicago Okulu, medya ve iletişimi bir pratik olarak ele almakta ve ilişkileri sokakta, gerçek yaşamın içinde anlamaya çalışmaktadır.


Tüm bunlardan yola çıkarak baktığımızda görüyoruz ki, kitle toplumu düşünürleri ve Chicago Okulu düşünürleri medya üzerinde farklı perspektiflere sahip olmuşlardır. Her iki yaklaşım da medya çalışmalarına önemli katkılarda bulunmuş olsa da farklı bakış açılarına sahiptirler. Buradaki en önemli fark iletişimi ve medyayı merkezileştirme ve ötekileştirme ile alakalıdır. Elbette farklar bununla da sınırlı değildir. Bir taraf seçkin sınıfı öne çıkartırken diğer taraf demokratik bir toplum yaşamını savunmaktadır. Kitle kuramcıları medyanın geniş kitleleri manipüle etmek amacıyla kullanıldığına inanan, medyanın geniş kitleleri pasif tüketicilerle dönüştürdüğünü ve toplumsal olaylar karşısında pasif bir kabullenme eğiliminde olduklarını öne sürerler. Yanı sıra Chicago Okulu düşünürleri, medyayı toplumun günlük yaşamını anlamak ve bir bağlama oturtmak açısından önemli olduğunu, medyanın bireyler arasındaki sosyal etkileşimi kolaylaştırdığını ve iletişimi arttırdığını, bununla birlikte de çeşitli kültürel deneyimleri bir araya getirip toplumun dinamiklerine katkıda bulunabilecek bir araç olduğunu savunurlar.

 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

KENDİMİZLE UFAK BİR HESAPLAŞMA

Hani herkesin küçüklüğünden hatırladığı parça parça bazı anılar olur ya, bilirsiniz. Bir mantığı ve nedeni olmasına gerek yoktur, beyin o...

Comments


bottom of page