Tarih 1075 şevvali, burası Kuzey Kafkasya. Diğer illere pek benzemez. Çoğu memlekette işitebileceğiniz en garip hadise pestenkerani birkaç cin hikayesinden öteye geçmez. Ama burada obur mesellerinin kesafetinden düzme cin hikayelerine sıra gelmez. Tüm Kafkas illerinde bir şahit bulunur bu hilkat garibelerine. Kimi iller albastıya benzetir bu meretleri, geceleri kurt kılığında besi hayvanları tutar parçalar der. Kimi iller yalnız bebeklere dadanır der, kimi iller ise yalnız kadınlara musallat olur; erkeklerden çekinir der. Benim fikrimce en dehşetengizleri bizim buraların rivayetleri. Öyle denir ki buranın oburları havada karada dolaşır, ayırt etmeksizin insanları kaçırır. Geceleri dağ başında diğer oburlarla bir araya gelir bu insanları doğrarlar. Dahası büyükçe bir ateş yakarlar, bir kazanda doğradıkları etleri pişirirler. Pişirirken etrafında dolaşıp oynaşırlar, en son oturur yerler.
Bu hikayeleri buraya gelmeden duysam inanmazdım. Yine tam inanmış değilim ya. İnanması güç ne de olsa, kim olsa benim gibi düşünür. Ancak buraya ayak bastığımdan beridir gördüğüm işittiğim ya buranın insanı toptan delirmiş ya da abartma hastalığı yayılmış bütün Kafkas illerine. Buralardaki miadım dolmak üzere, bir yandan huzurluyum çünkü artık köylünün ağzından çıkan her laf beni ürkütür oldu. Anlattıkları hakikat olsa bunca insan burada nasıl yaşar böyle diye korkarım, anlattıkları uydurma olsa bu insanlar bunca yalan içinde nasıl yaşar diye korkarım. Bir yandan da keyifsizim bunca mesel anlatıldı hiç değilse ufak bir vakaya da ben şahit olmadan gitmesem diye. Gözlerimi dört açmış kulaklarımı dikmiş dolanıyorum bir vakaya denk gelir de kaçırırım diye.
Yine soğuk bir sabaha uyandık. Dağlar bayırlar bembeyaz olmuş. Zemheride kar yağmaktan, kan yağması yeğdir derler. Bir gün ağarsın görelim, bakalım ne için derler. Dışarı çıkmaya hazırlandım çok vakit öldürmeden. Evin etrafına da iyi kar düşmüş. Yavaş adımlarla karşı eve yürüdüm. Etrafta kimseler yok. Ayık olurlardı genelde bu vakitlerde. Kafamda kurmuşum ya kaç gündür, hemen bir sıkıntı sardı içimi. Ama nereye gider hepsi birden? Bir de kar yağmış, etrafta bir ölüm sessizliği var ki insanı iyice ürkütüyor. O feci sessizliğin içinde meydana doğru yol aldım. Adımlarımdan başka bir tek nefesimi duyarım bir de kendi kendime sayıklamamı. Meydana varana kadar ne bir insan sesi işittim ne bir insan sureti gördüm. Meydan da farklı değil. Tek bir fâni yok. Daha dün burada bir pazar, bir yığın da insan vardı. Haydi eyvallah daha kuşluk vakti. Bir de kar kıyamet ondandır diyeceğim de tek bir insan da mı olmaz. Bir camdan bakan, kapısını, bacasını temizleyen diye düşünürken bir ses girdi düşüncelerimin arasına.
- Evlat. Ne işin var ulu orta. Yok mu senin evin barkın? dedi.
+ Düne kadar iğne atsan yere düşmezdi bu meydanda kar yağdı diye herkes evine mi kapandı?
- Alay mı edersin benimle? Hadi dön evine!
Der demez meydanın kapalı çarşısına daldı gözlerim. Zifiri karanlık… Sanırsın gece çökmüş. Zihnimi kurcalayan her şey bir anda geçti kafamın içinden. Kafamın tam ortasına bir sıcak çöktü. Koşar adımlarla yol aldım eve. Sesim ahaliyi ayağı dikmiş olacak ki camlardan kafalar çıkmaya başladı bir bir. Ahalinin ürkek bakışları arasından geçip vardım eve sonunda. Vardım da ne göreyim kar kapatmış evin önünü. Damdan inmiş herhalde. Nefesim boğazımı sızlatır oldu artık. Bir hınç ile başladım köpek gibi eşinmeye. Kan ter içinde kapının kolunu ararken bir ses geldi ardımdan. Korkuyla başımı çevirdim ki karşı evin sakini, Daha evvel rast gelmediğim bir başka ihtiyar yüz… Eliyle gel diye işaret etti bana. Hiç düşünmeden döndüm ardımı koştum evine. Gecenin karasında helaya kalkarsın da korkudan koşar adım dönersin ya aynı öyle koştum karşı eve. Hemen daldım içeri. Nefes nefese çöktüm olduğum yere. İhtiyar salına salına içeri gitti bir tas su getirdi. Ve lafa girdi.
-İn misin cin mi?
+Sabahın köründe ne ini ne cini?
-Top oynuyorlar dışarıda ondan sordum.
+Bir aya yakındır buradayım, seni ömrümde ilk defa görüyorum. Sana sormalı bu suali. -Ne o sen de mi cadı diyeceksin?
+Cadı?
-Obur yani. İşitmişsindir obur hikayeleri 1 aydır buradaysan.
+İşittim bir sürü palavra.
İhtiyar güldü. Aha dedim bir palavra daha geliyor. İhtiyar çok sakin, kendinden emin girdi lafa.
-Kuşluk vakti hangi canavardan kaçıyordun öyle?
+Bilmiyorum ihtiyar. İnsan bilmediğinden korkmaz mı?
-Bilmediğinden değil belirsiz olandan korkar. İçinde bir kuşku vardı belli ki. +Vardı ya. Yalan olmasın.
Biraz sessiz sakin bekledim en son tutamadım kendimi.
+Hakikat ne peki ihtiyar.
-Hakikati Allah bilir. Ben sana kendi gözümle gördüğümü, kulağımla işittiğimi söyleyeyim. Karakışta kar yağdımı meydana çıkar bu meretler.
-Gerçek yani bu oburlar.
+Her anlatılan gerçek değil tabi. Ama var bir şeyler. Demem o ki; Çok hadise yaşandı bu ellerde. Epeydir uğramazlar. Ne varlıkları bilinir ne yoklukları.
-Bugünün hikmeti de ondan mı?
+Buraların bir deyişi vardır bilir misin? "Zemheride kar yağmaktan, kan yağması yeğdir." -Duymuşluğum var.
+Benim atamın çocukluğunda ne vakit zemheride yere kar düşse bir çıngar çıkarmış. Oburlar gün yüzüne çıkar, kar beyaz meydanı kan kırmızı boyarmış. O günlerden adet oldu burada. Zemheride kar yağdı mı tek fâni dışarı adım atmaz. Yağan kar, yağdığı gibi kalkar. Tek ayak izi değmez kalkana kadar. Ancak az evvel söyledim ya epeydir uğramazlar buralara.
-Atalarından var mı bunlara kurban giden?
+Bu dediklerim kendi aralarında cenk ederlerdi. Dışarı çıkmayana ilişmezdiler. Öbür meseller başka.
Biraz daha oturdum ihtiyarın evinde. O anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. O anlattıkça ikimiz de biraz daha anladık bu hikayelerin artık eskide kaldığını, insan çoğaldıkça oburun azaldığını. Bir vakit sonra artık evime gideyim dedim. İhtiyar da yolcu etmeye çıktı kapıya. Geldiğim izlerin açtığı yoldan giderken. Bir ses işittik meydandan. Aha dedik bir fâni daha dayanamadı dört duvara. Bir adım sağıma atıp kafamı eğdim göreyim diye, attığım gibi de kaldım. İhtiyara baktım, eliyle dur dedi bana. Onlardan mıdır diye sordum gözlerimle. Kafa salladı o da. Adımı atmışken seyrettim ne yaptığını. Epey yaşlıca bir yaratıktı. Biraz öylece boynu bükük yürüdü meydanda, etrafa bakındı. Anlatılan onca hikayenin hikmetinden midir bilmem bir hüzün çöktü içime. Sanki eskileri aradı gözleriyle. En son bir durdu yavaşlayarak. Kafasını bana çevirdi. Biraz öylece baktı. Korkmaktan daha çok şaşırdım. Sonra döndü arkasını, çarşının karanlığına doğru kayboldu. Ben de öylece seyrettim arkasından. Köylü de olanları seyretmiş olacak ki bir bir kafalar çıkmaya başladı dışarı. Bir süre şaşkınlıkla birbirlerine baktılar, sonra da bana. Arkamı döndüm az evvelki obur gibi boynum bükük eve doğru yürüdüm. Bu olayla anladım artık buradaki miadımın bittiğini. Hemen toparlanmaya koyuldum. Kar çözülünce de yola koyuldum. İnsan kendine hep fazladan anlam yüklüyor. Bir olayı çok düşündü diye hemen merkezine kendini koyuveriyor. Sanki o musibet yaşandığında kendisi orada önemli bir mertebede olacakmış gibi. Ya da o olay, hayatında çok derin noktalara dokunacakmış gibi. Bir çeşit kadercilik işte.
Comments