TÜRK SİNEMASINDA KORKU
- Ziya Güney Doğan
- 4 Eyl 2023
- 3 dakikada okunur
Türk sinemasında korku türü, maalesef kendi izleyici kitle çoğunluğunun bile başarısız olarak nitelendirdiği bir konumda. Peki bunun sebebi nedir? Bu türün, Türk sinemasında başarısız olduğunun düşünülme sebebini, genel olarak temanın “dini korku” üzerine kurulu olduğu ile üstün körü bir şekilde açıklayabiliriz. Fakat dünya sinemasındaki korku temasına bir bakış attığımızda gördüğümüz üzere, din teması üzerine kurulu korku filmleri oldukça yaygın ve içlerinde başarılı olarak nitelendirilen filmler bulunmakta. Peki bu dini korku filmi temasının Türk sinemasında ısrarla “başarısız” olarak nitelendirilmesinin sebebi nedir?
İlk olarak bu bahsettiğim dini korkuyu biraz açmamız gerekli. Din bir insanı nasıl korkutabilir? Din insanlık tarihinin başladığı dönemlerden itibaren manevi bir otorite, kitleleri bir arada tutan bir çit görevi görmekte. Bu çitin zaman zaman aşılmasını veyahut sağlamlığının sorgulanmasını engellemek için de korkuyu bir bekçi köpeği gibi kullanmaktadır. Bu çitin içinde doğan insanların bilmediği en büyük merak unsuru da çitin arkasında ne olduğudur. Sınırda ve ötesinde ne olduğunu bilmemek, insanın merak duygusunu körüklemekte oldukça başarılıdır. Bireylerin bu çite yaklaşmamaları için yaptıkları sorgulama sonucunda, onlara zarar verecek bir unsur olması, bireyin motivasyonunu kırmak için büyük bir araç görevi görmektedir. İlk dönemlerden bu yana korku unsurları oldukça değişmiş ve bilinmezliğin korkusuna evirilmiştir. İlk mitolojilerde bu korku unsurları fiziksel tasvirleri ile sunulmuş, insanların gündelik hayatlarında karşılaştığı tehditlerin bir birleşimi gibi tanıtılmıştır. Aynı zamanda toplumu bir arada tutan ahlaki normların aşılması gibi durumlar da mitlerde fiziksel bir görünüme büründürülmüş, çirkinlik ve tehdit verici görünümler ile ilişkilendirilmiştir. Uzun süreler boyunca etkili olan bu korkutma durumu, bilimin gelişmesi ile etkisini kaybetmeye başlamış. Ardılındaki dinlerde, bu etki tekrar arttırılmaya çalışılmış, birçok farklı yola başvurulmuş fakat en etkili olanı, İbrahimî dinlerin sıkça kullandığı, tasvirlerin azaltılması olan “bilinmezlik korkusu” olmuştur. Bu dinlerde yaratıcının da somut tasviri ortadan kalkmaya başlamış, yaratıcının soyut özelliklerine, kişiliğine önem verilmiştir. Doğal olarak da çitin etrafındaki bekçi köpeğinin de fiziksel tasviri azalmış ve basitçe bir köpek olmaktan çıkmıştır. Sıfatı ile anılmaya yani bekçi tanımı ile anılmaya başlanmıştır. Çitin içindekiler dışarıda korkunç bir bekçi köpeğine değil, ne olduğu belli olmayan korkunç bekçiye inanmaya başlamıştır. Bu durum toplum olarak korku duyulan unsurların daha bireye indirgenmesini sağlamış ve her birey bekçimize kendi korkularına göre şekil vermiştir. Bu da bekçimizin eski ihtişamlı dönemine dönmesini sağlamıştır.
İşte sinemadaki dini korku da bu bilinmezlikten faydalanmaktadır. Kutsal yazılarda fiziki tasvirleri pek bilinmeyen varlıklara bir beden verilerek ana korku unsuru olarak kullanılmaktadır. Türk sinemasının geride kaldığı durum da tam burada meydana çıkmaktadır. Sinemanın gelişmiş olduğu kültürlerde, bilinmeyenin büründürüldüğü beden sık sık biçim değiştirir ve birçoğu akılda kalıcıdır. Fakat Türk sinemasında bu durum artık deforme olmuş, insan suratları üzerine standartlaştırılmış ve korkutuculuğunu yitirerek izleyiciyi sıkmaya başlamıştır. İzleyici her izlediği filmi birbirinin devamı olarak görmeye başlamıştır. Üstelik bu durumu çözmeye çalışmak için midir bilinmez fakat her yeni filmde bu deformasyon oranı artmıştır. Bu da verilen biçimin özgünlüğünü azaltmış, ikonik korku figürlerinin Türk korku sinemasında yer almamasına sebep olmuş ve ortaya çıkan figürlerin akılda kalıcı olmalarını engellemiştir. Örnek vermek gerekirse, “The Conjuring 2” filminde gördüğümüz “The Crooked Man” figürü gibi bir korku figürünü Türk sinemasında görememekteyiz. Veya daha klasik bir örnek olarak “The Exorcist” filmindeki “Regan” karakterinin deforme olmuş suratı, Türk sinemasındaki deforme olmuş suratlardan daha az korkutucu olmasına rağmen daha akılda kalıcı olduğu inkâr edilemez. Bu verilen iki örnek de dini korkuyu kullanan filmlerdir ve birçok izleyici tarafınca başarılı olarak nitelendirilmiştir.
Tabii ki Türk sinemasında korku türünün başarısız olarak görülmesinin başka sebepleri de vardır. Teknik açıdan gerekli özenin verilmemesi, karakterlerin derinliğinin olmaması bu sebepler arasındadır. Fakat bu sorunlar korku türüne özel değildir. Tüm türlerdeki filmlerde sorun yaratacak unsurlar olduğu için yazıda üzerlerinde durmamayı tercih ettim.
Kısacası, eğer Türk sineması korku türünde bir ilerleme kat etmek istiyorsa işe ilk önce filmlerin merkezinde olan bu korku figürlerini baştan aşağıya gözden geçirerek başlamalıdır.
Son bir ekleme olarak dini, korku dışında farklı temalara da yöneltmek çeşitliliği arttıracağı için daha başarılı örnekler verilmesine ön ayak olabilir.
Gerçekten fevkalade bir yazı olmuş çok beğendim. Yazarın ellerine sağlık.
Başarılı bir yazı olmuş